DEFNE EFSANESİ
Baş Tanrı Zeus’un oğlu olan güneş tanrısı Apollon, her sabah dört tanrısal atın çektiği altın arabası ile gökyüzünü bir uçtan bir uca dolaşırmış. Bir gün yine altın arabası ile dolaşırken, elinde oku ve yayı bulunan bebek yüzlü Aşk Tanrısı Eros’a rastlamış. Eros’un elindeki ok ve yaya bakan Apollon kendisini tutamamış ve Aşk Tanrısına; “Ey aşkın tanrısı! Bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. Onları bana verirsen savaş meydanlarında kullanırım. Bilirsin benim oklarım her şeyi vurabilir” demiş.
Bu sözlere çok sinirlenen Aşk Tanrısı Eros da Apollon’a; “Ey Güneşin Tanrısı güçlü ve akıllı Apollon! Senin okların her şeyi vurabilir ama unutmamalısın ki benim oklarım da seni vurabilir” diye cevap vermiş ve Apollon’dan bir gün intikam alma düşünceleriyle oradan ayrılmış.
Apollon günlerden bir gün yeşillikler içindeki ülkesinde gezerken ormanda yalnız başına dolaşan güzeller güzeli su perisi Daphne’yi görmüş. Onu görür görmez bütün vücudunu bir titreme almış. Kendinden geçmiş bir halde tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış. Bu bakışları uzaktan izleyen Aşk tanrısı Eros, intikam vaktinin geldiğini düşünerek, sadece aşk tanrılarının görebildiği oklarının arasından nefret okunu çekip Daphne’nin yüreğine saplayıvermiş. Eros’un Tanrısal okları kalbine saplanan Daphne’nin kalbi artık yeryüzünde aşka kapanmış. Eros sadağından çıkardığı aşk okunu da Apollon’un kalbine saplayarak oradan uzaklaşmış. Daphne o günden sonra ailesinin tüm ısrarına rağmen evlenmeyi kabul etmemiş. Bu güzel su perisi her gün ormana çıkıp yeryüzündeki bütün canlıları güzelliğine hayran bırakarak dolaşıyormuş. Apollon da artık her gün ormanda dolaşarak gizli gizli bu büyüleyici güzelliği izliyormuş. Artık ne savaşlardaki başarısı, ne de avdaki keskin nişancılığı tatmin ediyormuş Apollon’u. Günler geçtikçe Daphne’yi uzaktan uzağa izlemekle yetinemeyen Apollon, Daphne’nin karşısına çıkmış.
Aniden karşısına çıkan Tanrı Apollon’u gören Daphne korkmuş ve kaçmaya başlamış. Daphne’nin kendisinden kaçtığını fark eden Apollon da aşk sözleriyle onu kovalamaya başlamış. Kalbindeki nefret oklarının etkisiyle bu aşk sözlerinden daha da korkan Daphne, tüm hızıyla kaçmaya devam etmiş. Bir süre sonra koşmaktan yorulan ve artık daha fazla kaçamayacak hale gelen Daphne, Apollon’un yakıcı tanrısal nefesini ensesinde hissetmeye başlamış. Yorgunluktan iyice titreyen bacakları artık gövdesini taşıyamayacak hale gelmiş. Birden durarak ayağı ile toprağı eşelemiş ve “Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru” diye feryat etmiş. Bu içten yalvarışıyla birlikte vücudu birden ağırlaşmaya başlamış. Ayakları toprağın derinliklerine doğru kaymış, yeryüzündeki bütün kadınları kıskandıran bedeni kabuk bağlamış, kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları da yapraklara dönüşmüş. İnce, narin kolları uzamış ve dallara dönüşmüş. Güzel Daphne bir defne ağacına dönüşmüş. Gördükleri karşısında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşıran Apollon defne ağacına sarılarak; “Ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim, sen beni istemedin. Bundan sonra benim onur ağacım olacaksın, ben ve tüm kahramanlar senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. Kokulu saçlarından olan bu ağacın yapraklarını taç yapacağım başıma” demiş. Bu içten ve tatlı sözler üzerine defne ağacına dönüşen Daphne, Apollon’un karşısında saygıyla eğilmiş. İşte bu tanrısal aşk hikayesinin geçtiği yer bugünkü Antakya’nın Harbiyesi, Harbiye’nin şelaleleri ise Apollon’un döktüğü gözyaşlarıdır…